Apr 14, 2015

Sözgelimsel: (Dokuz) Soyut

işte tam o sırada
cılız bir virgülün kömür bir noktayla sınandığı
ve
ayın karanlık yüzünden
delik deşik eskimiş yüreğinden
çaresizce utandığı
gecenin ne gece
gündüzün ne gündüz
ne de kelimenin
kelime
sayılamadığı bir sırada
döndü köşeden
sireni cırtlak ışığı parlak bir
metal polis arabası
ve bütün
soyut kavramlarımızı
götürdü bileklerinden kelepçeleyip
geçmeden yüzümüzün yarası
ne yalnız kalma telaşı
ne yalnız kalma merakı
ne tükürüklü bir hapşırık
ve sahi sen de çok yaşa
ne de çiçek koklama
becerileri
hatta durma kalk
dönüyoruz en başa
henüz boyanmış evlerin
yağlı boya kokuları
ve ağrılı bir baş döngüsü
bir savaş meydanından ödünç kaldı
kurutulmuş toprakların
oyunbozan süngüsü
merhaba hazreti isa
tanışalım mı ben çok güzel bir kadınım
yeniden doğmak için
bir kez öldük ve son kez değildi ilk kez ölümümüz
uyan isa geliyorum çok güzel bir kadınım
ben didaktik dilinim ve en doyumsuz tadınım
meryem ananın çıplak sırtı
meryem ananın çıplak sırtına doğru
süzülen saçları
-çarşamba akşamlarında terli ve ıslak-
-perşembe akşamlarında adeta bir kısrak-
galiba utanıyorum ve tanrı olmaya
kalmadı cesaretim
biliyorum ki doyuramayacağım açları
yuvarlak bir masada
ölü balıkların sonsuz açık gözleri
göz kararı limon ve bir parça yeşillik ile
okyanustan borç isteyip
dibi tuzsuz denizlerden sakınarak yüzümüzü
keman çalıyoruz
düz bir çizgide ilerletemiyoruz çünkü
dünyayı kurtaracak olan
o büyülü sözümüzü
dilimizde eskitilmiş bir şarkı
tükeniyor muhakkak tükenecek
önce kemandan özür diliyoruz
sonra
okyanuslara mektup yazıyoruz
okyanusun okuma yazması yok
bütün maviliğim senin olsun
bütün maviliğim bütün kara parçalarına inat
bütün oksijen ve hidrojen
evliliklerine
benim bütün maviliğim
küçük bir su birikintisinin
nisan güneşinde
gökyüzüyle cilveleşmesinde
saklı
bu bir tarih yanılsamasıdır
kim anlatıyor bizlere bu dersi
gerçek olmayan ölümlerin
hayli gerçek olan doğumları
bazı gerçek tanrıların
aslında hiç tanrı sayılmaması
-bilhassa mümkündür tam tersi-
gibi
uzun hasan efendi
demir yumruk piyale paşa
kadehkıran yusuf hoca
kırmızı ışıkta önce sağa bakın ve
atlayın sonra yola
belki ölürsünüz
belki gazetede haber olur
ölümünüz
ve işe yaradığını görürsünüz
çünkü uçak diye bir aletin
icat olduğundan haberdar değilsiniz
televizyonda komedi programı
seyretmek gibi bir alışkanlığınız
zaten olmadı
kağıt üzerine yazı yazmanın
büyü olup olmadığından bile
emin değilsiniz
bu yüzden kapatamazsınız
ışıkları çıkarken
tesla henüz doğmadı
ve mum ışığında büyütemez sizi odalar
unutmak diye bir spor geliştirdik
ve unutuyoruz sabah öğle akşam
günde üç öğün
çağımıza ayak uyduruyoruz
soyut bir gerçeklikle
kapanırken
enteresan sesler çıkaran kapılar

No comments:

Post a Comment