Jun 11, 2015

Boş Kaleye Atılamayan Gol

Zaman zaman video endeksli sosyal medya ortamlarında, bazen de spor kanallarının eğlence programlarında rastladığımız bilindik bir görüntü vardır: Bir futbolcu, kaleci dahil tüm rakip takımı ekarte edip üç direkle çevrilmiş bomboş kaleyle karşı karşıya kalır ve buna rağmen imkansızı başarıp o golü yapamaz…

Tanıdık geldi değil mi? İşte seçim sonrasındaki MHP, o videodaki golü atamayan futbolcu…

Seçim öncesi propaganda zamanında kullandığı dil, sözünü ettiği vaatler ve soracağını taahhüt ettiği hesaplar baz alındığında, -ki belki de topladığı oyların hatırı sayılır bir bölümünün dayanak noktası bu propaganda sürecidir- MHP’nin karşısındaki rakibin AKP olduğu, kalesine golü atmak istediği ‘karşı taraf’ın AKP iktidarı olduğu oldukça anlaşılabilir. Ki doğal olan da zaten budur. Belki ideolojik ve kendi varlığına temel oluşturan başka ‘karşı taraf’lar muhakkak ki vardır ancak mevcut siyasi konumu itibarı ile esas rakip AKP’dir. Çünkü uzun süredir altının eşilmesi beklenen yolsuzluk davaları başta olmak üzere, açılacak olan hayli kabarık bir hesap defteri var ortada ve on üç yıldır devleti tekeline almış dışa kapalı bir siyasi parti teşkilatı. Zaten seçim sürecinde MHP’nin vatandaştan oy isteme kanallarından biriydi zaten bu konu. Belki de insanlar AKP’den hesap soracağı için oy verdiler MHP’ye…

Fakat seçimlerin üzerinden geçen birkaç günde MHP kendini o kadar dışarı kapadı ki, takındıkları tavır ve kullandıkları dil siyasi bir çıkmazın odak noktası haline geldi… HDP ile asla bir araya gelmeyeceklerine dair söylemleri ve özellikle bu söylemi dile getirirkenki onarılması güç hasarlar açabilecek tarzdaki sert çıkışları, AKP ile koalisyon yapmayacaklarını açıklamaları… Koalisyon yapabilecekleri tek parti CHP, fakat bu koalisyon da dışarıdan destek almadan zayıf bir tablo yaratacaktır; ama MHP, HDP’nin dışarıdan desteğine zaten kapalı… Olası bir CHP-HDP koalisyonuna dışarıdan destek vermeye de kapalı… Peki, neye açık?

Eğer AKP ve CHP koalisyonunu saymazsak MHP’nin takındığı bu tavrın siyasi ortamı götürebileceği tek nokta erken seçim. Peki olası bir erken seçim MHP’ye veya diğer partilere ne katacak? Kısa vadede gidilecek bir erken seçim ve bu doğrultuda partilerin izleyeceği kampanyalar seçmenin bakış açısını büyük ölçüde değiştirmeyecek. AKP’nin üç dönem kuralından dolayı yeniden oyuna dahil olacak eski yüzleri, muhafazakar Kürt oylarının yeniden AKP’ye dönmesini mi sağlayacak? Muhtemelen hayır. Veya AKP’nin oylarının bir bölümü MHP’nin oyu olarak geri mi dönecek? Kesinlikle hayır. Peki MHP tabanı bu kördüğüme nasıl bakacak? Ya da CHP’liler verdikleri oydan vazgeçip AKP’yi tek başına iktidar mı yapacak? Yoksa HDP seçmeni baraj altında kalmayı göze alıp CHP’ye mi oy verecek? Tabi ki hayır. "Kısa vadeli" erken seçim, olağanüstü bir durum olmadığı müddetçe küsuratlar dışında oy oranlarının değişmeyeceği ve kasetin tekrar başa sarılmasına kadar uzanan bir ortamı doğuracak. Başladığımız yere geri döneceğiz yani. Belki tünelin sonunda yine dönüp dolaşıp AKP'nin yanına kar kalacak... Aslında MHP’nin bu uzlaşmaz tavrı neticesinde bir an da olsa  hayli kuvvet kazanan erken seçim ihtimali, cumhurbaşkanının da bugünkü yumuşayan dili ve buna sıcak bakmadığını belli eder yaklaşımı bu ihtimali giderek zayıflattı zaten kağıt üzerinde. Kağıt üzerinde diyorum; çünkü hepimiz biliyoruz ki, bizim tanıdığımız cumhurbaşkanı bir günde beyaz bayrak çekecek, kabuğunu kıracak tarzda bir insan değil. Ulan şimdi düşündüm de, annemden babamdan çok bu adamla iç içeyim, neredeyse onlardan daha iyi tanıyorum Erdoğan'ı. Lanet olsun. Her neyse, bugünkü uzlaşmacı tavrı, daha doğrusu ayrıştırıcı olmayan tavrı diyelim; gizli bir erken seçim projesi, kendisine oy toplama malzemesi doğuracak ortamın sağlanmasını hedefleyen bir yol haritası olabilir. Muhtemel bir AKP-XPARTİ koalisyonunun ülkenin başına getireceği ekonomik ve sosyolojik zararların faturası, tabi ki on üç yıldır ülkeyi yöneten AKP'ye kesilmeyecek, buna eminiz. E haliyle krizi çözme yöntemi olarak başvurulacak erken seçim de bu basit argümanlarla AKP'yi tek başına iktidar yapacak. Sonra belki yeniden başkanlık geyikleri döner filan... Yine de dediğim gibi, bu şekilde planlanmış bir senaryo yoksa eğer, olabilecek erken seçim, bugünkü şartlarda farklı bir sonuç doğurmayacak.

Yine de bu durumda MHP şöyle bir savunma mekanizması geliştirebilir kendince: Seçim öncesi AKP’ye karşı olan tavrının, AKP’den hesap soracağı temelli vaatlerinin tek başına iktidar oldukları zaman geçerli olduğunu, bunu düşünerek hareket ettiklerini, başka bir koalisyonda yer alarak AKP’ye karşı bir mücadele sergilemeyeceğini söyleyebilir. Bu da bir kısım seçmeninin gözünde büyük hayal kırıklığı olur. Ki bu durum seçimler öncesi MHP’nin tek başına iktidar olacağına dair bir inancı olduğunu ortaya çıkarır ki, bu en az Vatan Parti'sinin %10'un üzerinde oy beklemesi kadar komiktir... Ya da AKP koalisyonuna bazı şartları kabul ederek dahil olur ve tamamen olmasa da bir nevi AKP ile mücadele içeren koşullar için kapı açılabilir. Ama AKP’nin bir şekilde söz sahibi olmaya devam edeceği bir konumda kalması, iktidarda yer alması yani, hiçbir zaman istenen şeffaflığın sağlanamaması demektir ve maç en fazla berabere bitebilir bu durumda. Tabi toplum buna ne kadar eyvallah der, nasıl tepki verir o tartışılır. Muhakkak ki MHP’nin de bu durumda, nasıl yol değiştirdiğine dair geçerli bir açıklama bulması gerekecektir.

Aslında tam da bu noktada atılması gereken en gerçekçi adım, yani ortak düşman AKP’nin sonunu hazırlayacak en akılcı yöntem; CHP ve MHP koalisyonuna HDP’nin dışarıdan destek vermesi ya da en kötü durumda MHP ve HDP’nin dışarıdan desteklediği CHP azınlık hükümeti olacaktır. İşte MHP’nin aslında herhangi bir temele dayanmayan, yalnızca salt milliyetçi reflekslerle tetiklenen, alternatif herhangi bir çözümü de bulunmayan ‘kırmızı çizgiler’i, bu fırsatı ortadan kaldırmaya yol açacak gibi duruyor. On üç yıldır devletin başına çökmüş bir AKP, daha doğrusu Tayyip Erdoğan saltanatı söz konusu… O kadar çok ki... Ama o kadar çok; şimdi bir çırpıda hepsini alt alta yazabilmem mümkün değil… Yolsuzluklar, kadrolaşmalar, yandaş kayırmalar, havuz medyası, Soma, Gezi Parkı vs. uzar gider… Hepsini biliyorsunuz… İşte AKP’ye karşı 292 milletvekiline sahip olacak olan diğer üç muhalefet partisinin tam karşısında bunların hepsi. Kale boş… Top yuvarlak… Hepsinin hesabını sorma, suçlunun cezasını verme fırsatı… Sandıktan sonra, kaleciyi de çalımladı işte... Top beyaz çizgiyi geçerse gol... Ama hayır. MHP, teröristle aynı fotoğrafta yer almaz… AKP ülkeyi sömürmeye devam eder, ama MHP toplumsal uzlaşıya, dilleri yumuşatarak akılcı bir çözüm fikrine dahi yanaşmaz… Aferin.

O zaman tam da bu noktada MHP’nin siyasetteki varlığına dair ciddi bir soru çıkıyor ortaya: Bu partinin amacı ne?

Diyelim ki iktidar olmak. Öyle ya; siyasi partiler ve siyasiler, yönetmek ve söz sahibi olmak için mücadele ederler. Ve yine diyelim ki ve biraz da hayal kuralım; bu seçimlerde CHP ile AKP koalisyonu oluşmadı ve MHP hiçbir oluşuma sıcak bakmadı, ister istemez erken seçim oldu ve bu seçimde MHP müthiş bir kampanya yürüttü ve muazzam oy toplayarak tek başına iktidara geldi (Belki başka bir gün Vatan Partisi'nin barajı geçtiği bir hayal kurarız). Peki bu koşullarda, bugün etrafını beton duvarla ördüğü Kürt meselesine dair ne gibi bir hareketi olacak? Bu insanları ne yapacak, nasıl bir yöntem izleyecek Kürt toplumunun düşüncelerine karşı?

İlgili bölgeye bomba atıp insanları yok mu edecek? Soykırım mı yapacak? Siyasi partilerini mi kapatacak? Görmezden mi gelecek? Dışlamaya devam mı edecek? Teröre mi zorlayacak?

Sonra ne olacak? Belki bu tavır, karşı tarafın (partisel bağlamda) bugün barış dilini kullanmasına ve buna yönelik adımlar atmasına rağmen bir savaş başlatacak. Belki ülkenin bölünmesine neden olacak. Binlerce, on binlerce insan ölecek, kim bilir… Belki Kürt halkının da bir nebze kendini sorgulaması, süzgeçten geçirmesi, oluşturulmaya çalışılan barış ortamında uygun bir tavır takınması yahut takındığı bu olumlu tavrı koruması gerekmektedir. Çünkü nasıl bir diyaloğun içinde ne şekilde acılar yaşadıklarını burada kuracağım iki vasıfsız cümle içinde anlatabilmeye sınırlı bilgim yeterli olmaz; keza memleketin dört bir tarafına yayılmış, şehit ailelerinin acılarını ifade etmeye de. İşte bu tavır, bu yıkıcı tavır; ülkeyi bu yöne sürüklemekten başka hiçbir şeye yaramaz, yaramayacak. Oldukça derin ve anlamlı bir analiz gerektiren sosyolojik bir konunun kenarından geçmiş olabilirim ancak bu, neticede barış dili kullanmanın, farklı toplumsal eğilimlerden bambaşka insanların da bir arada yaşayabileceğine inanmanın ve bu yönde olumlu ve yapıcı adımlar atmanın, savaşmaktan çok daha güzel olduğu gerçeğini değiştirmez.

Tüm bu verileri toplayınca; yani MHP vizyonunun kendi milletinden olmayan insanları ateşe verip yakmak, toplu katliamlarla belli bir kesim insanı yok etmek gibi eğilimlere dönüşmeyeceğini bildiğimiz için ya da öyle olduğunu varsayarak, aslında MHP'nin iktidar olmak gibi, ülke yönetiminde söz sahibi olmak gibi bir hedefinin olmadığını, böyle bir durumla karşı karşıya kalırsa ne yapacağını bilmediğini açıkça anlayabiliyoruz. Sonuçta MHP mevcudiyetini yani milliyetçi savunumlarını, karşısında dayanak bulduğu takdirde yaşatabilir. Kürt toplumuyla sağlanacak bir barış yahut tam tersi, Kürt toplumunun dünya üzerinden silinip gitmesi, MHP'nin varlığını anlamsız bir hale getirecek ve tarihte örneği çoktur; bu düşünce yapısının azalarak yok olmasına neden olacaktır. İşte MHP bunun için vardır: Siyasi gündemin içinde kalmak, herhangi bir geliştirici ve düzeltici fikirler üretmemek, toplumun mevcut düzeninin işlemesi için anlık hamlelere ayak uydurmak. Bugün de yapacağı, bundan başka bir şey olmayacak. AKP ile koalisyona girse de, siyasi krize neden olup erken seçime sebep olsa da; kullanılan diller yumuşamadığı ve olaylara karşı yaklaşımlar değişmediği sürece ileri taşıyabileceği bir dünya görüşü olmayacak.

Yalnızca, AKP düzeninden ve Tayyip Erdoğan diktatörlüğünden kurtulma fırsatını ıskalamış olacağız. Hepsi bu. Küçük bir detay işte.